bugün

sevdiği entry'ler

2020 yılını bir görselle anlat

Çok afedersiniz ama şöyle anlatılabilir.

görsel

en fazla bal üreten ülkeler

Japonların dediği gibi, "Türkiye, arı olmadan bal yapabilen inanılmaz bir ülkedir"
Ben de aynı fikirdeyim efenim.
Diyeceğim budur!

esnerken ağzını kapatmayan insan

Serengeti düzlüklerinde doğmuş olması muhtemeldir.
Hatta Öküz başlı antiloplar tarafından büyütülmüştür kesin.

Yok hayır yani, tüm ağzını, damağını, yirmilik dişlerini hatta çorap deliklerini görmek zorunda mıyız?
Tabii ki değiliz.

Bir de esneme sonuna doğru böğürme benzeri garip sesler çıkarmazlar mı?!
Yaw noluyo dayı??

salgından sonra işleri açılacak meslekler

Salgından sonra işleri açılacak sektör, gene sağlık sektörü olacaktır ve psikiyatristler başı çekecektir muhtemelen.

Pandemiden ötürü, doktora gitmeyi erteleyen, kontrollerine gitmeyen, ameliyatları durdurulan nice hasta yığılması yaşanacaktır.
Korkutucu...

erdoğana oy verin cennet anahtarı cebinizde

0:00 2:50

new york

Boş bir kağıt kadar insanı çıldırtan bir şey yoktur der Stephen King. Bu satırları AKG kulaklığımda Gipsy Kings'den No Volvere şarkısını dinlerken yazıyorum.
Bu satırları okumanızı sağlayan Gipsy Kings'dir. Neden mi? iş te nedeni:

2015 Eylül'ünün ilk haftası için Manhattan'da bir otel(76. Cadde'de bir butik otel) ve THY'den uçak biletimizi(aktarmasız) aldığımda daha seyahatimize 5 ay vardı. Hanımı güç bela ikna edebildim. Okyanus ötesi seyahati gözü yemiyordu. Doğumundan beri yanımızdan hiç ayırmadığımız ufaklığımız olmadan geçecek bir hafta. Ayrıca mihmandarsız yapılan bu gezide, ya-başımıza-bir-şey-gelirse-ne-yaparız-oralarda serzenişleri..

Güç bela ikna edebildim(Vize için gerekli biyometrik fotoğrafı iş yeri istiyor diye zorla çektirdim düşünün yani.) Seyahatteki bütün masraflarımız(Vize+otel+uçak bileti+yemek+ufak tefek hediyelikler için biraz para) için ayırdığımız 3000$ onun için çöpe giden bir paradan farkı yoktu( Oraları görünce düşüncesi değişti tabi ki..)

Uçağa biniş günümüz yaklaştıkça heyacan doruk yapmıştı. Gitmesek mi? Rezervasyonları iptal ettirsek mi? Ben bile tereddüte düştüm. Ya bişey olursa? Olmadı beyler, olmadı ve hayatımızın en güzel bir haftasını yaşadık New York'da. Bir memur çoğunun az biraz birikim yaparak(o lanet olası iphone bilmem kaçlara 1000$ bayılmaya ne lüzüm var. Bu satırları sana doktora yapan yüksek elektrik-elektronik mühendisi söylüyor. Bari beni sallamıyorsunuz benim için pek bir anlamı olmayan ünvanımın tecrübesine güvenin.)

Gün geldi, bindik uçağa. Burada iş yerimedeki saygıdeğer(!) yöneticimi anıyorum. Adama New York'a gideceğim dememe rağmen son gün sahaya gönderdi. onun yüzünden gece yarıları istanbul'a ulaşabildim. Kıskanmaya ne gerek vardı, biz senin Lacoste tişörtlerle toplantılarda yaptığın havalara bir şey dedik mi? Kığılı takımlarınla çaka satmana bir sözümüz oldu mu? Avrupa maceralarını dinlerken kafa mı çevirdik?

Evet bindik uçakğa kardeşlerim. istanbul'dan New York'a 11 saat yolculuk sürüyor . Uçakta bol miktarda gurbetçi Türk ile muhabbet ediyorsunuz. Nasıl alabildin vizeyi, kimin yanına gidiyorsun? Arkadaşın mı var orada? gibi hep şüpheli ve baygın sorular. Yok ulen, orada bir kimsemiz yok!. Atladık uçağa gidiyoruz işte. Az biraz booking.com, az biraz online vize başvurusu yorumları, konsolosluktaki Amerikalı vize memurunun yanında rahat tavırlar(ingilizce biliyorsanız bile Türkçe konuşmayı seçin, kendinizi rahat anlatın. Niye cancağınızı üzesiniz. Anlamaz ise o anlamasın, tekrar ettirsin cevaplarınızı. Eğlenceli oluyor) ve thy'den baharda alınmış indirimli gidiş-dönüş bileti. Hepsi bu kadar..

Giderken uçak yolculuğunda tanıştığım bizim Türk'lerden birinin Long Island'da petrol istasyonları varmış. Yatış yani, bizim kanımızda var kardeşim kolay para kazanmak. Dünyanın herseyinde bu böyle, kestirme yolların adamıyız biz!

JFK hava alanını, The Terminal filminden bilirsiniz. Tom Hanks'in evi yani. Ben böyle bir havaalanı görmedim. Dünyanın heryerinden insanların ilk buluşma yeri. Amerika, eşittir düzendir. O düzeni ilk Ankara'daki ABD konsolosluğunda görmüştüm. Binanın dışarısı Türkiye içerisi Amerika'ydı. Dışarıdaki o kuyruk için adam akılı bir sistem getirin yahu. Orası bizim başkentimiz, müstemleke vatandaşı değiliz biz. Adam gibi herkese yetecek kadar bank koyun oralara. Bu işin yazı var kışı var, hiç mi vicdanı sızlamaz bu bakanlıktaki memurların yahu? Konsolosluk demişken yanlız başına seyahat edenler New Yok'taki Türkiye konsolosluğunun adresini ve telefon numaralarını almalarında fayda var. Dünya hali ne olacağı bilinmez, bizim başımıza bir şey gelmedi ama ihtiyaç duyarsanız ilk oraya başvurun derim. Konsolosluğumuz Borsa binası Dünya Ticaret Merkezi binasının yakınlarındaydı sanırım, tam hatırlayamadım.(Google'a bir zahmet)

Evet geldiniz JFK'ya. Sıraya girdiniz. Orada Amerikalılar için ayrı gişeler mevcut, o taraflara gitmeyin merdivenlerden inince direk karşınızdaki kalabalık gişelere gidin. 1-2 saatiniz orada geçebilir beklerken, sabırlı olun. Yapacak pek bir şey yok. Elinizde booking.com'dan reserve ettiğiniz otelin bilgilerini içeren çıktı olsun. Memuru tam anlamasanız bile bu kağıdı ona uzatın. Zaten olağan dışı bir şey yoksa girişinizi onaylayacaktır. Gişeden gecince ben amerikadayım ulen havasına hemen kapılablirsiniz. Kapılın abicim, biraz da havanız olsun kendinize.

Evet, nasıl çıkılır bu binadan dediğinizi duyar gibiyim. Önce dönün dolaşın içerisini. Katları görün, acelemiz yok. Zaten otel bizi bekliyor diyemiyorum. Çünkü yorgunsunuz ve bir an önce otelinize varıp kendinizi yatağa atmaya çalışacaksınız. Saat farkı da ayrı bir problem. Zamanda 5 saat geri gitmiş olacaksınız oraya vardığınızda.

Yarım saat dönüp durduktan sonra bize şehre en ucuza ulaşabileceğimiz airtrain'lerin biniş yerini gösteren temizlik görevlisi siyahi biz abimiz oldu. kendine buradan selamlar. meğerse bizim air trainler JFK içinde ring atıyormuş. Ulen var mı böyle bir havaalanı(Umarım istanbul'a yapılan da böyledir). Yanlış hatırlamıyorsam en az 6 pist iniş, 6 pist kalkış şeklinde. Başkan Kennedy'in anısına ismi JFK Airport olarak değiştirilmiş. ikiz kuleleri kendileri yıktıkları gibi başkanlarını öldürüp de havalanına isimini koymaları da ironik tabi.

Air-train durağında hemen broşürlere saldırın. Ne varsa alın, en hızlı en kısa ulaşım ağına hakim olun. Bir hafta rahat gezebilmenizin tek şartı bu. Air-train sizi bir aktarma noktasında bırakıyor ve air-train hizmeti ücretli. 4$ falan olması lazım hatırladığım kadarıyla. Aktarma noktasına geldiğinizde air train biletinizi alabilirsiz. Evet can alıcı noktaya geldim. Aktarma noktasında mutlaka 1 hafta geçerli bir metro kartı alın. Dünyanın en karmaşık metro ağını 7/24 sürekli kullanabilmeniz için geçerli bu kart. bilet turarı 30$ civarında. Yoksa her noktaya bir sürü metro hattıyla ulaşabilmek mümkün iken taksilere dolarlarınızı bayılmayın. aşağıdlarda bir kaç tüyo daha vereceğim, malum dolar 4 TL'ye doğru gidiyor bu günlerde. Ne acı değil mi? Oraya vardığımızda alım gücümüz dörte bire düşüyor. Neyse; moral bozmaya gerek yok, bardağın dolu tarafını gözümüzün önüne getirelim.

En güzel an metro duraklarından birinden New York'un Times meydanı'na çıktığınız o ilk an. Amatör müzisyenlerin enstrümenlarından dökülen melodilerin arasından büyülü şehre çıkmak tam anlamıyla masalsı. Uzun yıllarını Anadolu'nun küçük bir şehrindeki orta ölçekli bir ilçesinin küçük bir köyünde geçiren bana bir wooooww çektirdi. Hem de iki, üç kez. Hanım bile o soğukkanlığını koruyamadı. Sıradan bir taşra Amerikalısı bile New York'u ilk kez gördüğünde aynı wooooowları çekiyormuş, bir yerlerde okumuştum. Benzeri dünyada olmayan bir şehir. New York; 19, 20 ve 21. yüzyılın Babil'i arkadaşlar. Bilgisayar jargonuyla anlatacak olursam; New York, Babil'in ikinci, üçüncü sürümüdür.

O nizam nasıl planlanmış, nasıl hayata geçirilmiş ve en önemlisi nasıl korunabilmiş hakikaten hayret verici. Her şey yerli yerinde. Modernizm ile tarih ve doğa iç içe. Koca bir ormanı şehrin merkezine yerleştirebilenler dünyayı yönetiyor. Biz ise imar rantı peşinde koşan belediye başkanları sayesinde şehir merkezlerimizin tiyatro sahnesinden pek bir farkı yok. Her şeyimiz göstermelik. Bir belediye başkanı neden şehir merkezlerindeki yeşil alan miktarını arttırmak için yarışmaz, neden bunun mücalesini vermez? Neden bir tane daha ağaca yer açmak için çırpınmaz? Şuursuzca rant peşinde koşan mütahitlerimizin yaptığı ucube, kibrit kutusu binalar batsın diyor insan. ve o absürt kaldırım manyaklığımız. işte New York'u görünce, o ilk şoktan sonra, içinize çektiğiniz oksijen beyninize ulaştığında bunları düşünüyorsunuz. Lanet olası açgözlülüğümüz..

Bisiklet New Yorkluların hayatında var ama pek de yok açıkcası. Diyeceksiniz ki Central Park'daki sürüsüne bereket o bisikletlileri hiç mi görmedin? Azizim yapsınlar şehirlerimizin ortasına o büyüklükteki bir orman, bakalım bizde de oluyor mu! Medeniyetin merkezindeki o Central Park sizi çağırıyor. Öğlen arası, akşam iş sonrası ve hafta sonları.. Binlerce insan amaçsızca ama mutlulukla dolanıyor parkta. Elllerinde kahveleri, kulaklarında müzik sesleri eşliğinde turluyorlar. O çimlere uzandığınızda aklınıza ilk gelen şu oluyor: "Oha lan, Kadıköy Şükrü Saraçoğlu'da onca paraya bile bu kadar güzel çim yetiştirilmiyor. Nasıl beceriyorlar bunu? Bizim kulübün yöneticilerinin kulakları çınlatalım buradan. işi bilmiyorsanız gidin Central Park'ın Park ve Bahçeler Müdürlüğüne uğrayın[Böyle bir yer var mı onu da bilmiyorum :) ], bir sorun."

Evet laf Central Park'dan açıldı, oradan devam edelim. Aklınıza hep şu gelsin: Burada her şey insan eliyle yapılmış. Sadece bir kaç dev yarasa kayayı yerinden çıkaramamış beyefendiler. Gerisi tamamen yapay. Yüzyıllık ağaçlar var içeride. Sincaplar siz yürürken sağınızdan solunuzdan geçerlerse şaşırmayın sakın. ayrıca kazlar ve ördekler gölü mesken tutmuşlar. Onlar için üzerinde güneşlenebilsinler diye gölün ortasına kadar iskele yapılmış. Nezakete bak sen..

Eğer bisiklet delisi birisi olsaydınız ve sizi oraya ışınlayabilseydim sanırım çıldırırdınız. Kaç stat büyüklüğünde bilmiyorum, siyasetçi de değilim, bu büyük dikdörtgenin kısa kenarını bir ucundan diğer ucuna yürümek bile iflahınızı kesiyor. Londra'ya gitmedim ama Hyde Park'dan esinlenmiş olmaları kuvvetle muhtemel. ingiliz kanı bu ya, daha iyisini yapmış. Ve bildiğiniz gibi Amerikalılar her şeyin en küçüğü ile en büyüğünü yapmakla övünürler her zaman. Haklı adamlar, vesselam..

Orada dolaşırken, küçüçük bir insanın sığabileceği kadar bir kulübenin içindeki hanımefendiye bir şeyler sorduk. Elinden geldiğince bize yardımcı olmaya çalıştı. Hiç bir kurumla bağı yok bu hanımefendinin, o bir gönüllü. Hafta sonlarını bu park da birilerine yardımcı olmak için geçiriyor ve bunu yapmaktan haz duyuyor. Ben binalara bakarak değil, bu tip insanlarla tanıştığımda ne kadar geri olduğumuzu anlıyorum. Maalesef ufak zihinlerin, uzun yollar katedebildiği bir ülkeyiz biz.

Parkı gezerken fıskıye şeklinde çeşmeler göreceksiniz. Sağlam dökümden yapılmış çeşmeler bunlar. Bizdeki çeşme kültürü onlarda farklı. (Biliyorsunuz Türk-islam kültüründe sürekli akan su mübahtır.) Su için deli gibi para vermeyin. Alın bir şise su, bittikçe bu parkın bahçelerinden şisenizi doldurun. Ne diye oralarda paranızı heba edeceksiniz. Su temiz, içilebilir. Ve ayrıca haftanın bir günü bu parkın kenarında yer alan caddede köy pazarı var. marketlerden daha ucuza köy ekmeği, doğal meyve gibi şeyler alabilirsiniz. Sözde New York elma cenneti. Iphone fenomenini yataran jobs o elma bahçelerinden kitabında bahseder . Elmanın tanesi 1$ sevgili kardeşlerim. Meyve tane ile satılıyor ve fiyatlar uçmuş. Marketlerde kutu kutu neden vitamin hapları satıyorlar sanıyorsunuz. Millet doya doya meyve yiyemiyor. Amerikan fakirlerin şişman olmasının tek sebebi bu. Fakir Amerikalılar fastfoood, aburcur tüketir, zengin Amerikalılar ise meyve. Bu da onların utancı olsun. Siyahilere neler yaptıklarını burada anlatmayacağım. Tuvaletlerini, lavabolarını dahi ayıracak kadar azmışlardı bir dönem. Hiç unutmam, bir romanda WC binasında siyahilerin tuvaleti için bir levha koymuşlar. Levha hemen yakındaki dere kenarını işaret ediyordu. Stephen King amcam yine der ki Amerika'da insan hayatı çok değerlidir fakat bir Cadillac kadar değeriniz yoktur.

Dipnot1: imla hatları heyecanım yüzünden, bağışlayın. Bir an önce zihnimdekini aktarmak istememden kaynaklı hatalarım. Bilirim ki harfler cümle içlerinde binanın tuğlaları gibidir. Yerine konulmayan tuğla boşlukları duvarda nasıl sırıtırsa yanlış yazılan/atlanan her harf de metinde o ucubeliği yaratır. Söz, düzeltilecektir.

Dipnot2: Burada okuduklarınızdan şu yoruma ulaşmak hatanız olur: Lan yine Batı aşığı kompleksli bir densize denk geldik, işi gücü ülkesini aşağılamak, aşağılamak, aşağılamak...
Yok hayır, o zaman burada durun derim. Amacım daha iyisini yapabilmek için veya nasıl yapıldığını anlayabilmek için gerçeğin fotoğrafını çekmek. Son üç asırdır yaşadığımız bütün acıların sebebi realizmin kanunlarını çiğnediğimiz için.

atatürk ün gençliğe hitabesi

Daha yüksek sesle, daha kararlı. Bizim atalarımız kurdu, biz koruyacağız. Gerekirse kanımızın son damlasına kadar akıtmaya hazırda.

iz bırakan kitap cümleleri

Livaneli.
Beni anlatmış dedirtti.

görsel

william shakespeare

bir sevgilinin, sevdiğine verebileceği en güzel hediye öpülmemiş dudaklarıdır.

-william shakespeare